Doğum fizyolojik yani doğal bir olaydır ama her doğal olay gibi pek çok değişkeni vardır. Bu durumlarda müdahele edebilmek, anne ve bebek yaşamını ve yaşam kalitesini etkiler. Kabaca doğum mekanizmasına bakacak olursak, 3 ana etkeni konuşabiliriz. Yol, yolcu ve itme kuvveti. Yol, rahimi ve etrafındaki yapıları simgeler. Yolcu, bebektir. İtme kuvveti ise rahimin kasılma ve ilerletme gücüdür. Doğumda bu üç ana etkenin eş zamanlı ve uyumlu çalışması esastır. Yol, içinde yeralan yolcuya hizmet edecek kadar ferah, geniş olmalı ki, bebek doğması için gereken duruşa kolaylıkla gelebilecek dönüşlerini yapabilsin. Bebek, yani yolcu yola göre çok büyük olmamalı ki içerde sıkışmasın.Zarar vermeden anneden dışarıya çıkabilsin. İtme kuvveti yolcuyu yolda hareket ettirebilecek miktarda, doğru yönde gelmeli ki bebeğin anne karnında dönüşünü, kafasını kalça eksenine doğru yönlendirmesini sağlayıp en sonunda annenin vücudundan çıkana kadar ittirebilsin. Yolda neler olursa, doğumda sıkıntı yaşanır? Rahim doğuştan küçükse, sonradan rahim içinde yer kaplayan bir kütle nedeniyle küçülmüşse (myomlar), geçirilmiş ameliyatlar veya girişimlere bağlı hasarlanma olmuş veya boyutu değişmişse (myom operasyonları), rahim ağzında hasar varsa (uzun yıllar bakırlı spiral taşımak, rahim ağzının önceki doğumda hasarlanması veya yırtılması, müdaheleli-vakum veya forsepli doğum öyküsü, iri bebek doğurma öyküsü,daha önceki doğumlardan birinde bebekte omuz takılması öyküsü), kemik yapı darsa (doğuştan kalça çıkığı, kazalara bağlı kalça zedelenmeleri, masa başı işlerde uzun süreli çalışmaya bağlı kas eklem hasarları) veya tanısı konmamış guatrla bağlı kontrolsuz kemik erimeleriyle oluşmuş şekil bozuklukları. Anatomik şekil bozuklukları ve darlıklar gözle görünmekle birlikte, gözle görülemeyecek yerlerde oluşmuş olan darlıkların tanılarını bakarak koymak mümkün değildir. Bu durumda deneme yanılma yöntemi ile önce doğum başlar, bebek yeterince düzgün ve hızlı ilerlemiyorsa ortada bir sorun olduğu anlaşılır. İlerleyememe sebepleri içinde anatomik veya fonksiyonel darlıklar yer alabilir. Eskiden kullanılan pelvimetrelerle kadınların kalçaları ölçülerek doğumun normal olup olmayacağı anlaşılmaya çalışılmışsa da, tek etken yol olmadığı için, artık bu tür ölçümlerin kullanılmasından vazgeçilmiştir. Çünkü kalça ne kadar geniş olursa olsun bebek gereğinden fazla iriyse veya yeterince itme kuvveti yoksa, kalça genişliği tek başına doğum için yeterli olmayacaktır. Yolcu; anne karnında yön verilerek kalçadan çıkışa doğru itilen bebektir. Bebeğin başı kalça ile uyumsuzsa, kalça başa göre küçük olabilir veya bebeğin kalçaya doğru kafasını uzatma açısı yanlış olabilir. Bu durumlarda bebek olması gereken yerde olamadığı için çıkışa doğru yol alamaz. Bazen bebek en sona kadar gelir. Artık çıkışda başı görünmektedir. Ve rahim olması gereken en son açıklık olan 10cm e ulaşmıştır. Annenin etkin ağrıları vardır. Anne ağrılarıyla uyumlu bir şekilde ıkınabilmektedir. Ancak bebek 2 saate rağmen yerinden kıpırdamamaktadır. Bu durumda da vaginal doğum uygun değildir. Tam açık rahimle, çıkımda, uzun süre ağrıya rağmen ilerlemeyen bebeklerin sezaryenle veya uygun açıda ise vakum veya forsepsle alınması gerekebilir. Günümüzde vakum veya forseps doğum pek tercih edilmediği için eski doğumlara göre sezaryen sayısında bir artış olmasının sebeplerinden biri de baş-pelvis uyumsuzluğu olarak bilinen bu durumdur. Baş pelvis uyumsuzluğunu önceden kestirmek her zaman mümkün olmamakla birlikte, bebeğin başının ultrasonda normalden iri ölçülmesi, ya da annenin pelvik muayenesinde normalden fazla darlık olması baş-pelvis uyumsuzluğu olabileceğini bize önceden gösterebilir. Yolcu yani bebeğin anne karnında düzenli olarak ultrasonla büyümesinin takibi sırasında doktorun dikkatini çekecek ve en az 3 hafta arayla yapılan ardışık ultrasonlarda sebat eden karın çevresi büyüklüğü varsa bu durum bebeğin irileşme potansiyelinin olduğunu ve omuz çevresinin gereğinden fazla yağlı olabileceğini bize gösterir. Omuz bölgesinin iri olması neyi değiştirir derseniz, doğumun ikinci evresinde başı görünen bebek dışarıya alınırken, baş doğduktan sonra omuzların doğurtulması gerekir. Omuzları gereğinden fazla geniş olan bir bebeğin omzu dışarıya çıkamayabilir. Buna doğumda omuz takılması denir. Bu durumda yapılabilecek birkaç manevra vardır. Ancak bu manevralarda bazen bilerek bebeğin omzunda bulunan ince bir kemik olan köprücük kemiği (clavicula-klavikula) nin kırılması ile doğum sağlanabilir. Aksi takdirde doğamayan bebeğin boyun bölgesinden sıkışması sonucu oksijensiz kalması ile ölümü gerçekleşir. Bebeğin boyutları normal olsa bile bu durumun gerçekleşebileceği, omuz takılmasının öngörülemez ve önlenemez olduğunu bize gösterir. Motor kuvvet ise rahim ve kaslarının itme gücüdür. Rahim, içinde bulunan bebeği yeterince kuvvetli ve etkili itecek kasılmayı oluşturamıyorsa, önce dışarıdan oksitosin denen halk arasında 'suni sancı' olarak bilinen ilaçlarla destek olunur. Buna rağmen kasılmalar oluşmazsa sezaryen kararı verilir. İtme kuvveti sonuna kadar etkili olmalıdır ki anne adayı kuvvetli bir ıkınma hissiyle bebeği vücudundan dışarıya itebilsin. Bunun için rahim kasılmaları 10 dk da 3 kez ve en az 30 sn süren düzenli ritmik dalgalar halinde gelmelidir. Düzensiz ve yoğun kasılmalar yine doğumda güçlük yaratabilecek yorgun bir rahim ve bebeğe sebep olur. Doğum aslında basit gibi görünse de son derece karmaşık mekanizmaların, biribiriyle uyum içinde işlediği bir olaydır. Bunun için sağlam anne adaylarına gereksinim büyüktür. Doğum hazırlığının sadece son dönem yapılan giysi ve mobilya alışverişi olmadığını, doğuma hazırlanmanın gebeliği öğrenmekle başladığını unutmayalım. Mutlu anne ve bebekler dileğiyle. Kalın sağlıcakla. Jin. Op.Dr. Seçil Günay Avcı
Doğum Nedir ?
